Çin’den başlayıp bütün dünyaya yayılan ve kısa adı Kovid-19 olan koronavirüsün ekonomiyi, siyaseti ve toplumu yeniden şekillen-direceğine neredeyse kesin gözüyle bakılıyor.
Nasıl şekillendireceği konusunda öngörüde bulunmak hemen hemen imkansız. Makul olan kimsenin bugünden yarını tahmin etmesi pek mümkün değil. Buna karşın bu krizden çıkartılan derslerin bir bilançosunu yapabilir, bundan sonra atılması gereken adımlar hakkında öngörüde bulunabiliriz.
Türkiye’nin de dahil olduğu ve 1 milyar insanın yaşadığı Transatlantik bölgede küresel salgınlar tehdit listesinde yer alıyordu. Ancak ne zaman meydana geleceği bilinmiyordu. Gelinen noktada Transatlantik bölgede bu tür krizlerde en büyük sorunlar arasında tedarik zincirinin de bulunduğu ortaya çıktı. ABD’nin ulusal istihbarat konseyinin Kasım 2008’de kaleme almış oldugu 2025 yılında küresel trendler konulu raporda Asya ülkelerinin Avrupa, Japonya ve Amerika için tedarik zinciri açısından bir sorun teşkil edebileceğine işaret edilerek Çin konusuna da dikkat çekilmiş.
Ekonomiyi yeniden canlandırmak
Aralık 2012’de yayınlanan raporda da pandemilerin oluşturduğu tehditler hatırlatılırken, Avrupa kıtasının demografik yapısına işaret ediliyor ve Çin’in Avrupa ile ABD’nin tedarik zincirinde tekel oluşturmasının yaratacağı sorunlardan bahsediyor. Bu noktada Kovid-19 krizi Türkiye açısından son derece önemli bir stratejik fırsat oluşturuyor. Coğrafi olarak Avrupa ve ABD’ye daha yakın olan Türkiye’de sanayi pazar ekonomisinden ihtiyaç ekonomisine ve gerekirse savaş ekonomisine çok esnek bir şekilde geçiş yapabileceğini gösterdi. Örneğin Koç Holding bunun güzel bir örneğini sergiledi ve Aselsan ile birlikte solunum cihazı üretmeye başladı. Türkiye’nin iş dünyasının çok esnek, pragmatik ve her zaman koşullara uyabilen bir yapısı bulunuyor. Bunda 1995 yılında AB ile imzalanan Gümrük Birliği anlaşmasının payı büyük. Uluslararası standartlarda üretim yapabilen, çok iyi eğitimli mühendisler ile çok kabiliyetli teknisyen ve işçiler sayesinde olumlu neticeler alınıyor.
AB’nin ise Kovid-19 krizinin tedarik ve ekonomik boyutlarından çıkartmış olduğu derslerden biri de tedarik çeşitliliğine bundan sonra önem vermesi gerektiği. Ekonomiyi yeniden canlandırmak için AB ve üye ülkeler toplam 2.77 trilyon Euro kaynak ayırdılar. Bu çerçevede Türkiye AB’nin yeni bölgesel tedarik ‘hub’ı olmak için kolları sıvayabilir. Bu konuda iş dünyasının önde gelen isimleri ve sanayinin önde gelen markaları bir araya gelerek bu stratejiyi oluşturabilir. AB’nin Türkiye ile GB anlaşmasını modernize etme ihtiyacı da bir kez daha ortaya çıkmış durumda. Türkiye’nin saydamlık, temel hak ve özgürlükler alanında atacağı adımlar ile Türk iş dünyasının belirleyeceği tedarik stratejisi sayesinde Türkiye krizi fırsata çevirebilir. AB-Türkiye ilişkileri de yeniden makul bir seyir hızına ulaşabilir.
Sosyal pazar ekonomisine geçiş
Kovid-19 kriziyle mücadele etmek için AB’den destek talep eden İtalya ve İspanya AB kurumlarından bekledikleri desteği alamamışlardı. Hatta Hollanda Maliye Bakanı Wopke Hoekstra, İspanya’ya yönelik olarak olmayacak sözler sarf etti. Ancak aynı bakan AB üyesi ülkelerden gelen tepkiler karşısında İspanya ve diğer AB ülkelerinden özür diledi. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen de özellikle İtalya’dan zamanında harekete geçemediklerini kabul ederek özür diledi.
Batılı olmak bir coğrafi sınırlama ile tanımlanmıyor. İnsanların davranışı, felsefesi ve devletin stratejisi o ülkeyi Batılı yapıyor. Ülkelerin gücünün de hayalperest veya dogmatik yaklaşımlardan gelmediğini Kovid-19 göstermiş oldu. Bütçenin gücü, disiplin, olmadığın gibi görünmek değil, olduğun gibi kabul etmek… AB de bu çerçevede hem tüketimi sağlamak için orta direği güçlü tutmak gerektiğini, hem de üretim için de sosyal desteğe ihtiyaç duyulduğunu anladı. Bu çerçevede bir süre de olsa AB sosyal pazar ekonomisine geçiş yapacak gibi görünüyor.
Türkiye’yi görmeyen hayalet komiser!
Avrupa Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Oliver Varheyli’nin göreve geldiği tarihten bu yana tam 4 ay geçti. Türkiye konusunda henüz bir açıklaması, resmi bir teması veya müspet menfi bir çalışması olmadı. Macar Komiser Türkiye konusunda sessizliğini Kovid-19 krizine rağmen maalesef korumaya devam ediyor. Bu görevi mecburiyetten kabul etmiş olsa bile gereğini yerine getirmesi ve bir zahmet Türkiye ile en azından telefon diplomasisinde bulunmasi gerekir.
Kaynak: Milliyet