Bugünlerde farklı kurumlar tarafından düzenlenen etkinlikler bile bu virüs dolayısı ile uzaktan erişim ile mümkün olabilmektedir
Covid-19 ezberlerimizi bozarak mevcut düzenimizi değiştirdi. Ülke olarak şu anda virüsle mücadele konusunda başarılı görünüyoruz. Ancak bundan sonrası için bizi neler beklediğine dair sorgulamalarımız sürüyor. Bugün yaşadığımız dünyayı tanımlayabileceğimiz kelimelerin en başında “değişim” geliyor. Her an büyük değişimlere gebe bir çağda yaşıyoruz. Bu anlamda birey olarak ülke olarak her türlü değişime hazır olmamız gerekiyor. Değişime hazır olmakla neleri kastediyorum? Risk planı yapmalıyız: Bireysel olabilir, işletmeler boyutunda olabilir. Makro boyutta ülke olarak ve hatta küresel boyutta risk planları yapılmalıdır.
Kriz yönetimine dair hazırlıklı olmalıyız: Risk planımızda yer alan her türlü risk için alternatifli planlarımız olmalı. Kendi kendimize yeterli olmalıyız: Korona virüs gerçeği bize bir kez daha kendi kendine yeterli olmanın önemini gösterdi. Ülke olarak sağlık alt yapısı yeterli olmayanlar, yerli ve milli üretimi olmayanlar maalesef daha yüksek ölüm oranlarının yaşandığı ülkeler oldu. Yerli ve milli üretimi gerçekleştirmek uzun süredir Bakanlığımızın gündemindedir. Üretim ve dağıtım ekonomisinin değiştiği 21. Yüzyıl üreticileri yenilikleri takip etmeye zorlamaktadır. Bu rekabet ortamında ayakta kalabilmek için işletmeler ve ülkeler, büyümeye, gelişmeye ve fırsatları değerlendirmeye hazır olmalıdır. Kendine yeterli hale gelmelidir.
Yerli ve milli üretimi gerçekleştirmek
Makro boyutta baktığımızda; Yerli ve milli üretimi gerçekleştirmek, dışarıya bağımlılığı azaltmak, ülke ekonomisini geleceğe hazırlamak için en önemli adımlardır. İşletmelerimizi teknoloji üretme yolunda teşvik etmemiz gerekiyor ve Bakanlığımız bu konuda çok ciddi adımlar atmaktadır. Teknolojik üretimi artırmak için teknoloji kültürünü 7’den 70’e yaymamız gerekmektedir. Girişimcilik kültürünü yaygınlaştırmamız gerekmektedir. Girişimcilik bir kültürün sonucudur. Bireyin tek başına yenilikçi olması ya da risk alabilmesi yetmez, toplumsal yapının ve dünya konjonktürünün de bunu desteklemesi gerekir. Türkiye’de bir nesil ‘başımıza icat çıkarmayın’ söylemleriyle büyüdü.
Türkiye’de girişimcilik kültürü gelişiyor, değişime direnen yapının kırılmaya başladığını görüyoruz. Ülkemiz açısından tarımda ya da sanayide sorun çözen insanların yolunu açan bir çağdayız artık. Gençlerimiz her anlamda daha şanslı. Anneler babalar artık farklı uğraşlar için çocukları teşvik ediyor. Okullar teşvik ediyor. Devlet artık çocukları teşvik ediyor. Çağı yakalamak için mucitlerimizin sayısının artması gerekiyor. Çocuklarımızın bu kültürle büyümesi gerekiyor. Yerli ve milli üretime yönelik bütün çalışmalar bu kültürü desteklemeye yöneliktir. Görüldüğü gibi makro boyutta yapılması gerekenlerin tümü birbiriyle bağlantılıdır. AR-GE ve teknolojiyi artırmak yerli ve milli üretim ile mümkün olacaktır. Yerli ve milli üretimin temelinde ise girişimcilik kültürünün yaygınlaşması yatmaktadır. Girişimcilik fırsatları sezme ve bunları hayata geçirebilme yeteneği olarak insanlık tarihi kadar eskidir. Ancak girişimcilik bugünkü anlamını sanayi devrimi sonrasında kapitalist üretim ile kazanmıştır.
Teknofest 7’den 77’ye bütün yaş gruplarını kucaklıyor
Kapitalizm fırsatları öngörmeyi ve bunu ekonomik değere dönüştürmeyi gerektirdiğinden rekabet ortamında hayatta kalabilmek için sürekli tetikte olmak şarttır. Bu bağlamda günümüz konjonktüründe girişimcilik bir yetenek değil zorunluluktur. Girişimcilik bir kültürün sonucudur. Ülke olarak fikri ve sınai mülkiyet hakları konusunda ön sıralarda olabilmek için girişimcilik kültürünü canlı tutmamız gerekiyor. Çağı yakalamak için mucitlerimizin sayısının artması gerekiyor. Çocuklarımızın bu kültürle büyümesi gerekiyor. İki yıldır gerçekleştirilen Teknofest 7’den 77’ye bütün yaş gruplarını kucaklayan yelpazesi ile ülkemizin teknoloji yolundaki gelişimi için hepimizin umudunu artırdı. Bu, ülkemizdeki büyüme hızını artırmak adına çok önemli bir aşama. Yerli ve milli üretime yönelik bütün çalışmalar bu kültürü desteklemeye yöneliktir.
Ülkemizde AR-GE Reform Paketi ve girişimcilere yönelik teşviklerin de amacı budur. Bugün tartıştığımız bu kavramlar ülkemiz için yeni değildir. Teknoloji, buluşlar, patent konusunda da Osmanlı’dan kalan bir mirasa sahibiz. Sanayinin ilk ayak seslerinin duyulduğu imparatorluk topraklarında yenilikleri korumak için atılmış adımlar mevcuttu. Buluşları koruma altına alan kanunların ülkemizdeki tarihi Osmanlının 1870 tarihli Alamet-i Farika Nizamnamesi’ne dayanmaktadır. 1870’lere kadar sınai mülkiyet hakları üretime dayalı imtiyazlar şeklinde sunuluyordu. Kimi zaman vergiden muafiyeti kimi zaman ise onursal bir unvanı kapsıyordu. O tarihlerden itibaren sanayi gelişiminin yeniliklerden ve teknolojik üretimden geçtiği gerçeği biliniyordu. Buluşlar üzerinde sınırlı bir tekel gücü kazandıran patent, teknolojinin üretimini ve yayılmasını teşvik eden araçlardan biridir.
Patent, buluş sahibini korumakdır
Teknolojik gelişmenin teşvik edilmesinde, sanayicinin, yatırımcının ve üreticinin önünün açılmasında ve üreten bir Türkiye’nin tesis edilmesinde patent kilit rol oynamaktadır. Sanayi alanında gelişmiş ülkelerde verilen patent sayılarının yüksekliği bu tezin kanıtıdır. Dolayısı ile AR-GE yatırımları ve fikri haklardaki gelişme elbette doğru orantılıdır. Buluşlar üzerinde sınırlı bir tekel gücü kazandıran patent, teknolojinin üretimini ve yayılmasını teşvik eden araçlardan biridir. Patent, buluş sahibini korumaktadır. Patentli bir buluş, buluş sahibinin izni olmadan başkaları tarafından üretilemez, satılamaz, ihracatı-ithalatı yapılamaz. Buluş sahibi, fikrinin başkaları tarafından kullanılmasını engelleyebilir. Böylece kendine yeni bir pazar oluşturabilir. Yurt içi pazar payını artırmak bu adıma bağlıdır. Bir sonraki adımda işletme için yurt dışına açılmak mümkün hale gelebilecektir.
Bu sürecin işletme için sağladığı maddi kazancın dışında bir de işin prestij boyutu bulunmaktadır. Yeni buluşlar yapan ve bunların kullanım hakkına sahip olan bir firmanın pazardaki yeri güçlenecektir. Makro boyutta baktığımızda patent teknolojik gelişimi hızlandırarak ülkeye yatırımı teşvik eder. Ayrıca bu sürecin sonunda verimlilik artışı ile iktisadi büyüme hızlanır. Bizi dünyanın ilk 10 ekonomisine taşıyacak olan ve 2023 hedeflerine ulaştıracak olan lokomotif, AR-GE ve teknolojidir. AR-GE ve teknoloji yolunda da patent çok önemli bir sistemdir. Patent buluşların pratiğe dökülmesine aracılık etmektedir. Yani teorik olanı uygulamaya aktarmanın aracıdır patent. Dolayısı ile buluş yapmak ilk aşama olarak önemli. Ama buluşların ticarileşmesi için atılması gereken bir takım adımlar mevcuttur.
Buluşların ticarileşmesi için ilk atılması gereken adım patent/faydalı model başvurusudur
10 Ocak 2017 tarihinde yürürlüğe giren yeni Sınai Mülkiyet Kanunu’muz ile daha nitelikli bir sınai mülkiyet yapısına geçiş yapıldı. Patent verilme süreçleri basitleştirildi. Kamu tarafından AR-GE ve teknoloji girişimleri için verilen teşviklerin yanı sıra fikri ve sınai hakları korumak adına da böyle iyileştirici çalışmalar yürütülmektedir. Bu noktada üniversite- sanayi iş birliği de ortaya çıkan buluşların ticarileşmesinde kolaylıklar sağlayacaktır. Ülkemizde üniversite yönetimlerinde sınai mülkiyet haklarına yönelik farkındalık artışı, akademik yükselme kriterlerinde patent başvurularının etkili olması, sınai mülkiyetle ilgili derslerin açılması ve yüksek lisans programlarının kurulmaya başlaması ile teknoloji transfer ofislerinin sayısındaki artış da patent sayılarının yükselişinde etkili olmuştur.
Toplum olarak girişimci ruhumuz artıyor, araştırmacılarımızda ve girişimcilerimizde buluş yapmaya yönelik heves artıyor, üniversitelerimizde AR-GE’ye yönelik altyapı gelişiyor, sanayicilerimizde teknolojik girişime yönelik bilinç artıyor, kamu tarafının sunduğu teşvikler ve düzenlemeler de tüm bu kesimleri destekliyor. Bunun dışında sanayicileri ve üniversiteleri buluşturacak fuarlar, seminerler, teknoloji pazarları ve çalıştaylar da fikri ve sınai mülkiyet haklarına yönelik farkındalığı artırmak bağlamında önem taşımaktadır. Teknoparklar ve teknoloji transfer ofisleri üniversiteler ile sanayicileri bir araya getirmek anlamında önemli bir işlev görmektedir. İleri teknoloji içeren projelerdeki bu işbirliklerinin nitelikli çıktıları kurumlar arası sinerjiyi artırarak sürece her anlamda olumlu katkılar sunmaktadır. 2018 ve 2019 yılı marka, patent ve faydalı model başvuruları açısından önemli artışların gözlendiği yıllardır.
AR-GE ve teknoloji
Ülkemizde son yıllarda AR-GE ve teknolojiye yapılan yatırımlarının çıktılarının büyük oranda 2020 yılında alınacağını düşünüyorum. Bu nedenle bu yıl başvuru sayılarında rekor artışlar bekliyorum. Fikri ve sınai mülkiyet haklarının buluş sahipleri için sağladığı avantajlar, yurt dışı pazar payını artırmak adına önemlidir. Bizi dünyanın ilk 10 ekonomisine taşıyacak olan ve 2023 hedeflerine ulaştıracak olan lokomotif, AR-GE ve teknolojidir. Bu noktadan bakınca patentin stratejik yönetim açısından önemli bir araç olduğu görülmektedir. Uluslararası rekabet ortamında patentin sağladığı koruma ve pazar gücü önemlidir. Günümüzde bütün işletmeler maliyet liderliğini yakalamak ve ürün farklılaşmasını gerçekleştirebilmek için bir takım buluşlar yapmak zorundadır. Buluşların ticari sır olarak saklanması işletmelere avantaj sağlayabilir. Ancak bu avantajı yakalayabilmenin ve korumanın yolu, buluşları patent ile koruma altına almaktır. Böylece rakipler buluşu kopyalayamayacak ve AR-GE yarışında geride kalacaktır. Patent sahibi ise patenti alınan ürün üzerinden geliştirileceği yeni ürünler ile daha büyük bir rekabet avantajı sağlayacaktır. Dünyadaki büyük firmalara baktığımız zaman hepsinin bu yolu izlediğini ve bu nedenle patent korumasına büyük önem verdiği görülmektedir.
Makro boyutta baktığımızda ülkelerin ekonomik olarak gelişmesinde teknolojiye dair buluşların yapılması, patentlerin alınması, buluşların uygulamaya aktarılması ve bu teknolojilerin diğer ülkelere pazarlanması en önemli araçtır. Patent, teknolojik yeniliklerin ve verimliliğin artışını sağlayarak ekonomik performansı doğrudan etkilemektedir bu bağlamda patent işletmeler ve ülkeler için stratejik bir araçtır. Bu staretjik araç üzerinde ülkemizin de söz sahibi olabilmesi için AR-GE çalışmalarını destekleyecek kamu desteği de artık gençlerimizin ve araştırmacılarımızın yanındadır. Bugün 69 aktif teknoloji geliştirme bölgemiz,1.236 AR-GE merkezimiz (İstanbul 428), 372 tasarım merkezimiz (İstanbul 170) bulunuyor. Üniversitelerimiz teknoloji transfer ofisleri ile bu sürecin içinde yer alıyorlar. Bu merkezlerde 100 bine yakın proje (tamamlanan + devam eden) hayata geçirilmiştir. Ancak bu projelerin çıktılarını koruma altına almamak yapılan çalışmaları boşa çıkarmak anlamına gelir.
Bakanlığımız ve ilgili kuruluşlarımız aracığılıyla kredi ve teşvikler veriyoruz
Bu kadar emeğin karşılığını almak ancak fikri ve sınai hakları korumak ile mümkündür. Yenilikçilik koruma altına alındığında gelişim süreklilik arz eder. Biz Bakanlık olarak yıllardır bu konuda hazırlıklarımız yapıyoruz. Sanayi altyapımızı bu doğrultuda güçlendirmeye çalışıyoruz. Bakanlığımız ve ilgili kuruluşlarımız aracığılıyla kredi ve teşvikler veriyoruz. Sanayicilerimiz de bakanlığımızın ve ilgili kuruluşlarının yaptığı çalışmaları yakından takip etmelidir. Sunulan desteklerden faydalanmalıdır. Ülkemizdeki bu gelişim ivmesini hızlandırmak için işletmeleri bünyelerinde AR-GE ve teknolojiye daha fazla yatırım yapmalıdır. Ortaya çıkan buluşlar için mutlaka patent ve faydalı model başvurusunda bulunmalıdır. Yani işletmelerimiz gelişimi sürdürülebilir hale getirmelidir. Hem teknoloji üretmeli hem bu teknolojiyi sonraki üretimlerini geliştirmek için kullanmalıdır. Biz Bakanlık ve İl Müdürlüğü olarak bütün sanayicilerimizin yanındayız.